“Bana göz kırpma” dedi kız. “Ben senin arkadaşın değilim ve öylede hissetmek istemiyorum”. Halbuki adam yaradana bile göz kırpardı. Samimi, yakın, sıcak. Adam eğildi kızın incecik, şiir gibi dudaklarına -ki o dudaklara ne şiirler yazılmıştır- bir öpücük kondurdu. Kız anladı.
Adamı bekliyordu arkadaşları. Merakla soran gözlerle. Adam halletmişti alışkın olduğu üzere. Kısacık kırptı sol gözünü. Samimi, muzip, sıcak. Arkadaşları anladı. Beş dakika sonra kahkahaları, sınıftan koşarak çıkan öğretmenin çığlıklarına karışacaktı.
Adam ve kız listeyi inceliyorlardı elele. Başarı, kucaklamıştı onları bir daha. Sarıldılar. Şiir gibi dudakları sessizce okudu yine adam. Telefonu aldı eline. Dost ses karşıladı merakla. Adam gözünü kırptı yine. Telefon taşıdığı sese bir de iki göz kapağının öpüşmesini ekledi. Dost ses anladı...
Kalabalık ve gürültüyle yıkanmış ve neden hala kirli kalabilmiş bir garda şimdi adam. Çok ötelerden bir özür, sevilmeye başarıya mutluluğa karışmış. Adam buna birde, hemencecik bulduğu eve dönüş biletini ve aşureyi ekledi. Şükretmek istedi hep yaptığı gibi. Dolunayın yokettiği yıldızlardan yana kaldırdı başını. Sol gözü inip kalktı sağın yokluğunda. “O” anladı...
Harem otogarı
0 yorum:
Yorum Gönder